Balığı çürütmek, Marmara’yı çürütmek demek!

Bazılarına göre evliya, bazılarına göre enayinin önde gideniyim. Yaptığım işi öğrendiklerinde, “ne diye uğraşıyorsun?” diyen de var, “bravo, helal sana” diyen de…

Sahi ben ne yapıyorum?

Denizin dibinden topladıklarımı satarak hayatımı kazanırım. Belki tamamını değil ama, hatırı sayılır bir kısmını derin karanlığın dibinden söker alırım kazancımın. Dibe takılmış olta kurşunlarını toplar, çıkarır ve satarım. Ara sıra başka hurdalar çıkardığım da olur. Kıyısındaki milyonluk şehir azmanından gelenleri kabul etmekten yorgun düşmüş Boğaz’ı zehirler bu metaller. Yaptığım işim ekonomik olduğu kadar ekolojik faydası da vardır anlayacağınız…

Nedense insanlar hep ekonomik faydaları merak eder ve işin püf noktalarını öğrenmek isterler!

Dibe takılıp kalmış bir olta can almaya devam eder. Takıldığı yerde adeta pusuda bekler, bir daha gün ışığını göremeyecek olan bahtsız olta. Sanki karanlığa müebbetliğin öfkesini can almaya devam ederek yatıştırmaya çalışır. Boğaz’ın dibinde unutulmanın intikamını, bu mahkûmiyette zerre suçu olmayan balıkları katlederek alır.

Pusu… İntikam… Çürümeye yazgılı balıklar…

Dibin geri vermediği bir oltada can çekişen bir balık gördüğüm zaman, işi gücü bırakır, onu kurtarmaya girişirim. Kahramanlıkla kerizlik arasındaki gitgeller de tam burada başlar. Balığı kurtardığım için kahraman olan ben, onu eve götürmek ya da satmak yerine serbest bıraktığım için keriz olan da ben!

Kimin ne dediği umurumda değil. Oltadaki balığı yemek ya da satmak yerine serbest bırakan keriz kahraman! Öyle olsun. Benim için önemli olan, pusuya düşmüş canlıları karşılık beklemeden kurtarmak. Çünkü bana sorarsanız oltada çürüyen aslında bir balıktan fazlasıdır, Boğaz’dır, Marmara’dır, denizin ta kendisidir!

O balığı oltada çürümeye terk etmek Boğaz’ın, Marmara’nın çürümesine göz yummaktır, bu insafsız pusuya suç ortağı olmaktır.

***

Shopping Cart
Scroll to Top